• 2.HARMANCIK BULUŞMASI
    • 19 TEMMUZ 2015 PAZAR
    • BEDAN KÖYÜ
    • Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
    • 2. HARMANCIK BULUŞMASI
    • 19 TEMMUZ 2015 PAZAR GÜNÜ HARMANCIKTA
    • 2.HARMANCIK BULUŞMASI
    • Bu alana bir metin ekleyebilir ve özelliklerini ayarlayabilirsiniz.

ANILAR ve HATIRALAR

   TAŞATAN YOLUNDA KAYBOLDUM

       Haziran  ayları gelince içime bir hüzün çöker. Nefesim daralır gibi olur bir an geçmişe dönerim. İçimi  burkan  bir hüzün dalgası  sarar vücudumu.  Kalbimin atışı hızlanır.  Anılarımda bir hareketlenme olur.  Yılan  gibi kıvrılan tozlu yollarda  1980 model  land  marka gürültülü  bir sesle çalışan, içi-dışı  benzin koktuğu için yolcuların yarısının istifra ettiği  bir arcın içinde  sabırsızca bekleyerek  Bedan Köyü’ne  doğru yaptığım yolculuklar aklıma gelir.  Çünkü haziran ayı demek  benim  okul  gibi pek başarılı olamadığım işlerden kaçış, aşırı sıcak ve sivri sineklerden  kurtulmak ,  yaklaşık 3 ay sürecek olan macera  ve heyacan dolu günlerimi  geçireceğim Toroslardaki yaylalarımıza,  kar deliklerine, taze çiğdemlere, gürül gürül  akan  dere ve  şelalelere  kavuşacağım  günler demektir.

      Yaz aylarının başlarına doğru annem ile babamın çocuklardan birisini yaylaya gönderebileceklerini konuştuklarını duyar gibi oldum. Yaylaya kimin gideceği konusu  kardeşim Salih’le  benim aramda bir yarışma şeklinde geçerdi. İkimiz de yaylaya gitmeyi çok isterdik. Rahmetli  babam adete bu işten keyif alırdı.  Bir gün kardeşimle  bana  bir yakınımızı   gösterek bu adam kim ?  bileni yaylaya göndereceğim dedi. Lakabını bildiğim  ama saygımın gereği   amcamın  lakabını söyleyemedim  ne söylesem diye düşünürken kardeşim Salih lakabını söyleyiverdi ve yaylaya gitme hakkını kazandı.

   Nasıl olurdu bu!  yaylaya ben gitmeliydim bu benim hakkımdı.  Çünkü ben her türlü işi yapabiliyordum. Alıç denen (Köyün doğu karşısı)  yerdeki sarp yamaçtan korkmadan ada çaylarını toplar, ebemin sağmak istediği fakat huysuzluk ederek kaçan keçileri çabucak yakalar, yetişkin birinin olmadığı zamanlarda yüklü katırı çekerek yaylaya çıkabilir, bir çırpıda oğlakların otladığı yerlere varabilirdim. Ama kardeşim Salih bu işlere pek de hevesli olmadığı için yapamaz  kepeneğin içine girip uyumayı severdi.

    O yıl yaylaya gidemediğimin üzüntüsü  içimde duradursun.  Ertesi yıl babam beni yaylaya  göndermeye karar verdi. Annem bir bohça hazırladı, babam Sugözü  Mahallesindeki  evimizden  bisikleti  ile  beni  alarak şimdiki  Kuyularönü Cami’nin önünde bekleyen yolcuların yanına götürdü. O zamanlarda oralar çok tenha idi birkaç market ile değişik köylere giden bir kaç  araba olurdu.  Köye giderken boş gitmek istemiyordum yanıma sapan, düdük, top gibi oyuncaklar almak istiyordum ama bu fikrimi babama söyleyemiyordum.  Çok sevdiğim teyzeme,  o zaman  popüler lezzet olarak düşündüğüm gofretlerden bir kutu almak istedim.

             Babam; kızlar gofret yemez diyerek konuyu kapattı.

       Bedan Köyü’ne  o gün doğrudan giden araç olmadığı için  babam beni yakın köylerden Karaköy’e giden bir arabaya bindirdi  ve şoföre de  beni Dedem Musa Bilgin’e teslim etmesi için sıkı sıkıya  tembihledi.  Şoför ve 7 kişi daracık,  havasız   araçla  tozlu yollara koyulduk.  Gedevet  yolundan Taşatan bölgesine vardık.  O zamanki şartlarda 40 km yol iki saat sürerdi.  Sallanmaktan sıcaktan  bunalan  ve acıkan  yolcular için araç bir dere kenarında mola verdi. Yolcular azıklarını  çıkardılar.  Ben ağaçlara ve ormana baktım,  dereye bir kaç taş açtım, etrafı izledim derken azcık ilerledim  bazı ada çayları gördüm. Onları kopardım ilerde başka ada çayları da  gördüm onları da topladım.  Kucağım ada çayları ile doldu ama etrafta  daha çok ada  çayı  vardı.  Ben onları da toplamak istiyordum.  Ebeme sürpriz yapmalıydım ebem ada çayını  çok severdi.  Ben daha çok,  daha da çok ada çayı toplarken  bu işi seviyorum  ve çok mutluyum…

    Bu arada mola veren  yolcular yemeklerini yemişler. Arabaya doluşmuşlar ve yola koyulmuşlar. Bir  hayli gittikten sonra bir yolcu yan tarafının  boş olduğunu fark etmiş. Daha önce burada oturan esmer tenli çocuğun olmadığını  anlamış.  Hemen sürücüye seslenmiş buradaki çocuk yok diye. Kısa bir duraksamadan sonra mola yerinde unutulduğumu düşünerek mola yerine geri dönmüşler.  Beni bulması için genç bir abiyi  görevlendirmişler…

        Abinin sıcak elini omzumda hissederken;

       Sen burada ne arıyorsun ?  Az kalsın seni unutuyorduk dediğini hatırlar gibi oluyorum.  Abi  elimden tutarak  ve  beni  yeniden  hayata döndürerek arabanın yanına götürdü.

    Düşünüyorum da ben orda unutulsaydım asla yola inerek orda birilerini aramazdım. Yukarıya gitme merakımdan, dağlara olan sevgimden dolayı,  Akdağ’ın  batısındaki  kır  yamaçları da yaylalarımıza benzeterek orada bir yerde ebemin evi var umuduyla  dağa  doğru giderdim.  Büyük bir ihtimalle de  bir kayada yolumu kaybeder ve ertesi günü göremezdim.

        O zaman ellerinden öpüp  teşekkür edemediğim  şimdi  60 yaşlarında olduğunu düşündüğüm Karaköy’lü  Abiyi bulup  tanımak teşekkurlerimi sunmak istiyorum.

      Acaba kimdi beni kurtaran Karköy’lü Abi ?

      Bu anımı paylaşmam konusunda beni teşvik eden kızım Elif  Erkuş’a sevgiler… 

                                                                                  Mustafa ERKUŞ






ATAŞ GELDİ KAR ERİR GARİ

Gors Dayı(Allah rahmet eylesin,Askerliğini Kurs Talimgah da yapmış)

Ekim-dikim zamanı gelmiş,çift-çubuk birbirine karışmış,vakit geçmektedir.

Oğlu Ali Rıza(yaşamaktadır, rahatsız) Alanya’da çalışmaktadır.

Bir zaman sonra köye çıkar.

-Oğlum,nerdesin,çift-çubuk karıştı,vakit geçti der,

Oğlu Ali Rıza,babasının kaygısını üzerine yük etmemiş,cesur bir sesle,kendinden emin bir şekilde,

Baba bunları dert etme sen,

“ATAŞ GELDİ ,KAR ERİR GAYRİ”

Rahat ol baba der

BU YAZI İÇİN OĞLU ALİ ERDEM’DEN İZİN ALINMIŞTIR.